Gelecekteki başarı olasılığından en çok rahatsız olan kadınlar, eş olarak başarı yönelimli olmayan kadınları seçen, babanın başarılı olduğu orta ve üst orta sınıftan evlerden gelme eğilimi gösteriyordu. Bu evlerde anne ya hiç çalışmamıştır , ya da yaptığı iş tam anlamıyla profesyonelce değildir. Başarı konusunda engellenmeyen kadınlar, çoğu durumda annenin kocasından daha eğitimli ve genellikle hayatı boyunca çalıştığı aşağı sınıflardan gelmektedir. Bu kadınların kızları başarıyla kadınlık arasında bir çatıma yaşamaz, çünkü annelerinde bu ikisinin mutluluk verici bir şekilde bütünleştiğini görerek büyümüşlerdir.
Olumsuz sonuç beklentisi.
Başarıya yönelik girişimler adına korkuyaratır.
Girişim korkusu da az başarıya yol açar.
Atılganlık/girişimcilik becerisinin temelinde saldırganlık kapasitesi yer alır. Ancak kadın, sevgi dolu ve uysal olmak için, hayatı boyunca düşmanlık veya içerleme dürtülerini bastırmak zorunda durumunda kalır. Bu nedenle sık sık kendi girişim güçlerini bastırır, özlemlerinden vazgeçer ve ne yazık ki kendi yetenekleri ve değeri konusunda derin bir güvensizlik ve belirsizlik duygusuyla aşırı bağımlı olup çıkarlar.
Kadın başarısızlığa kur yapmaz; başarıdan kaçınır. Örneğin, not ortalamaları çok yüksek olan bile, başarı korkusu derin olan kadınlar daha az heyecan verici olan ve “kadınca” denilen (ev kadınlığı, annelik, hemşirelik, öğretmenlik gibi) işlere yönelmektedir. Sanki daha iddialı mesleklerden kaçınarak, hala normal bir kadın olduklarını kendilerine kanıtlarlar.
“Beklemediğim ve görmediğim şeyse, evimi tekrar bir erkekle paylaşmaya başlar başlamaz hırsımın şaşırtıcı biçimde çökmesiydi.”
İlerleme fırsatımız varken neden geri çekilme eğilimi gösteriyoruz? Çünkü kadınlar, korkuyu göğüsleyip aşmaya alışık değildir. Bizi korkutan şeylerden kaçınmaya, küçük yaşlardan itibaren, sadece kendimizi rahat ve emniyette hissetmemizi sağlayacak şeyler yapmaya özendirildik. Aslında özgürlük için değil, bunun tam tersi olan bağımlılık için eğitildik.
Sorun çocuklukta başlıyor. Emniyette olduğumuz, her şeyin başkaları tarafından yapıldığını, ne zaman ihtiyaç duysak anneciğimize, babacığımıza güvenebildiğimiz çocukluğumuz. Geceleri kabuslar, uykusuzluklar, huzursuzluk, o gün yaptığımız kötü bir şey, ya da yapmadığımız iyi bir şey için hayıflanma nedir bilmezdik; yatağa uzanır, uykuya dalıncaya kadar rüzgarın okşadığı yaprak seslerini dinlerdik. Burada, evciliğe yönelik kadınsı itkimizle, bilincin hemen altında yatıyor gibi gözüken çocukluğa ilişkin rahatlatıcı dalıp gitme arasında bir ilişki olduğunu öğrendim. Bu, bağımlılıkla ilgilidir: çocukluğa dönerek, bir başkası tarafından beslenme, tehlikelerden korunma, gözetilme ihtiyacı. Bu ihtiyaçlar, yetişkinliğimize dek uzanıp, kendine yeterli olma ihtiyacımızla at başı bir şekilde, doyum ister. Bir noktaya kadar bağımlılık ihtiyaçları, hem kadın hem de erkek için oldukça normaldir. Ama göreceğimiz üzere kadınlar, çocukluktan itibaren sağlıksız ölçüde bağımlı olmaya özendirilmektedir. Kendi içine bakan her kadın, kendine bakma, kendini koruma, kendini ortaya koyma konusunda kendini rahat hissetmesi yönünde hiçbir zaman özendirilmediğini bilir.
Erkeklere bu öz-yeterliliği bahşeden doğa değildir; eğitimdir. Erkekler, doğdukları günden itibaren bağımsızlık için eğitilir. Tam tersine kızlara ise bir çıkış yolları olduğu, bir gün, bir şekilde kurtarılacakları öğretilir. Sanki anne sütüyle içimize yansıttığımız masal, yaşamın mesajı işte bu. Bir süre kendi başımıza girişimlerde bulunabiliriz. Okula,işe, seyahate gidebiliriz; hatta iyi para kazanabiliriz, ama bunun altında, bağımsızlığımız konusundaki duygularımıza ilişkin sonlu bir özellik yatmaktadır. Sadece idare et, çocukluk masalını olabildiğince uzat, nasıl olsa bir gün birisi gelip seni içtenlikli ( otantik) yaşamın kaygısından kurtaracaktır. ( Tek kurtarıcının, yani oğlanın öğrendiği şey, kendisiyle ilgilidir.). O biri bazen bir koca bazense bir çocuktur. Bu noktada çocuk doğurmak evde kamlının (veya eve geri dönmenin) toplumca kabul edilen bir yoludur. Columbia Üniversitesi öğretim kadrosunda bir psikiyatrist olarak çalışsan Ruth Moulton’a göre, üstün yetenekli kadınlar bile, serpilen kariyerleri konusundaki kaygıdan kaçınmak için hamile kalmaktadır. Hayalleri süsleyen bir iş teklifinin, yeni pozisyonun ya da terfinin hemen öncesi ya da hemen sonrasında hamile olduğunu öğreniveren kadınların sayısı şaşırtıcı düzeyde yüksektir.
Çeyrek yüzyıl önce Simone de Beauvoir’nın de ustaca gözlediği gibi, kadınlar, “otantik(içtenlikli) varoluşa soyunmanın içerdiği gerilimden kaçınmak için,” boyun eğmeci bir rolü benimsemektedir. Bu stresten kaçış gizli hedefim olmuştu. Ancak Freud’un belirttiği gibi içsel çatışma sonucu ortaya çıkan gerilim motivasyonun ve üretimin yakıtıdır. Gerilime dayanamayacağımız, bunun bize zarar verdiği, hemen teskin edilmemiz gerektiği öğretisi; gerilimi bizim için yıllardır yaşantımızda olan bir yabancı haline getirirken bizleri de engelsiz engelliler haline getirebiliyor.