Ergenlikte kronik kendine zarar verme davranışında aile ilişkilerinin önemi çok sayıda çalışma ile kanıtlanmıştır (Laye-Gindhu ve Schonert-Reichl, 2005; Kvermo ve Rosenvinge, 2009; Tan ve ark., 2012). Hızlı fiziksel, bilişsel ve duygusal dönüşümlerle dolu bu çalkantılı dönemdeki normal gelişim, ebeveyn ilgisi ve duygusal katılımın yanı sıra, ailedeki genel iklimi ve iletişimi büyük ölçüde belirleyen ebeveynlik tarzlarından güçlü bir şekilde etkilenir.
Suyemoto (1998), kendine zarar vermenin işlevini açıklayan altı modeli gözden geçirmiştir: çevresel model, intihar karşıtı model, cinsel model, duygulanım düzenleme modeli, ayrışma modeli ve sınırlar modeli. Sutton (2005) kendine zarar vermeyi, psikolojik acıyı hafifletmeye ya da duygusal dengeyi yeniden kazanmaya yardımcı olması gereken bir başa çıkma stratejisi olarak tanımlamaktadır. Chapman ve ark. (2006), kendine zarar vermenin başlangıcını ve tekrarını; olumsuz etkiden kaçınmanın, olumsuz duyguları, düşünceleri ya da sosyal deneyimleri yönetmenin bir yolu olarak görürler. Nock ve Prinstein (2004), mevcut araştırmalara dayanarak, kendine zarar vermenin iki tür davranış tarafından yönlendirildiği varsayımına dayanan sosyal (kişilerarası) ve otomatik (içsel) modelleri önermektedir. Lieberman (2004), birçok kendine zarar verenin düşük özgüven ve duygu düzenleme ile ilgili sorunlar gösterdiğini ileri sürmüştür. Dahası, bu ergenler kendi kendine zarar vermeyen yaşıtlarıyla karşılaştırıldığında, ebeveynleri tarafından daha çok ihmal edilme ve reddedilmeye maruz kaldıkları, yeterli ebeveyn bakımından mahrum bırakıldıkları ve/veya boşanmış ailelerden geldikleri görülmüştür.
Wedig ve Nock (2007) ergenlerde kendine zarar verme ile ilişkili olarak ebeveynlerin ifade ettiği duyguları (ebeveyn eleştirisi ve duygusal aşırı katılım) araştırmıştır. Araştırmalarının sonucunda özellikle, ebeveyn eleştirisi / düşmanlığı hem kendine zarar verme düşüncesi hem de davranışıyla güçlü biçimde ilişkili bulunmuştur. Benzer şekilde Polk ve Liss (2007), kendi kendine zarar verenlerin uzun vadede yeterli duygusal beslenmeden yoksun olabileceğini savunmaktadır. Otoriter ebeveynlik tarzı ve aşırı katı kurallarla birlikte, duygusal beslenme yoksunluğu, kendine zarar verici davranışı öngörmüştür.
Tüm bu bulgularla ilgili olarak, Miller ve arkadaşları tarafından (2007), ebeveynlik tarzlarının, özellikle aşırı olanların değiştirilmesi ya da ayarlanması, kendine zarar verme davranışını birincil nedenlerine bakılmaksızın azaltmaya yardımcı olabileceği düşüncesi ortaya konulmuştur. Çünkü aşırı ebeveynlik stilleri tipik olarak sadece ergenler için değil ebeveynleri için de stres yaratan unsurlardır. Tüm bu aşırılıklar, ergenlerde uyumsuz davranış riskini artırabilir ve bu nedenle ebeveynler her zaman aralarında denge kurmaya çalışmalıdır (Buresove ve ark., 2014).
Aile ilişkilerinin kalitesinin ve ebeveynlik tarzlarının ergenlerde kendine zarar verme davranışının varlığı ve sıklığı üzerinde güçlü bir etkiye sahip olduğunu gösteren başka çalışmalar da vardır. Ergenlik savunmasız, çalkantılı bir dönem olduğu için, bu faktörlerin her ikisi de doğrudan kendine zarar verebilecek uyumsuz duygusal tepkileri körükleme eğilimindedir (Adrian ve ark., 2011). Ebeveynlerin yetersiz duygusal desteği sadece kendine zarar verme sürecini doğrudan etkilemez, aynı zamanda ergenlerde depresif duygudurum sıklığını artırarak dolaylı olarak kendine zarar verme riskini de arttırır (Beatens ve ark., 2015). Örneğin, çok eleştirel ebeveynler çocuklarında aşırı öz eleştiriyi teşvik edebilir ve bu da kendi kendine zarar verme davranışının tetikleyicisi olabilir. Sonuç olarak, yeterli ebeveynlik stilinin kendine zarar vermeye karşı en iyi koruyucu etmenlerden biri olarak kabul edildiği ve bunun tersine yetersiz ebeveynlik stilinin, bunun oluşumunun güvenilir ve olumlu bir yordayıcısı olduğu söylenebilir.