Siz de hiçbir çaba sarf etmeden birgün herşeyiyle dört dörtlük mükemmel birinin gelip sizi bu hayattan çekip alacağına mı inanıyorsunuz?
“Birgün birileri beni keşfedecek ve mükemmel bir iş teklifi yapacak.”
“Birgün uyanacağım ve tüm bunlar geride kalacak, herşey çok güzel olacak.”
Hadi yukarıdaki dileklerin gizli içeriklerine bakalım. Siz aslında tüm bunları söylerken bilinçdışı (kimi zamanda bilinçli :)) şekilde “Ben mükemmel olmayım, mükemmel bir hayata sahip olmalı, mükemmel bir kimseyle evlenmeli ve mükemmel bir işte çalışmalıyım.” diyorsunuz. Hem de tüm bunları o denli hak ediyorumki bunları elde etmek için kılımı bile oynatmama gerek yok. Diğer insanlar bana tüm bunları sağlamakla yükümlülüler diyorsunuz.
Terazinin arzular kefesi ağırlıktan yere yapılmış, çaba ve eylem kefesi ise kuş tüyü kadar hafif göklerde süzülüyor. Aslında yaptığınız şey tam olarak bu yerçekimi kadar gerçek bir yasa olan kendi arzularımız için çaba harcaması gerek kişinin biz olduğumuz gerçeğini bırakarak hayal aleminde süzülüyorsunuz.
Peki ama neden? Nedeni şu tüm bu herşeyin en güzeli olsun ama mümkünse biri gelsin altın tepside sunsun masalı tam anlamıyla bir külkedisi sendromu. Bu fantezilere sahip kişi bilinçdışında “Ben yetersizim.”, “Ben güçsüzüm.”, “Ben istediklerimi elde etmek için ötekilere bağımlıyım.”, “Diğerleri olmadan yaşayamam.” vb. inançları taşıyor. Ancak bu inançların yükünün taşıyamacağı kadar ağır olduğunu ve bunların değişmesi mümkün olmayan şeyler olduğunu düşündüğünden kendine bir masal alemi yaratarak orada yaşamayı arafta kalmayı, “hiç gelmeyecek o gemiyi beklemeyi” sürdürüyor.
Ancak değişim öncelikle dönüp içimize bakmaktan gerçekliği kabul etmekten geçiyor. “Güçsüz olduğumuzu” değil ama “güçsüz olduğumuzu düşündüğümüzü” kabul etmeden resmin dışına çıkmak mümkün değil. Önce kabul sonra çözüm arayışı geliyor. Üstelik çözüm öyle uzak uzak ülkelerden beyaz atıyla çıkıp gelecek olan bir prensin heybesinde değil, gömlek cebimiz kadar yakınımızda.