Babanın Adı

Belki de artık yeterince iyi anneliğe yeterince iyi alan tanımanın da dahil olduğunun hatırlamanın vakti gelmiştir….

İnsan yavrusu bakıma muhtaç olarak dünyaya gelir ve bebeğin doğum sonrası dönemde ihtiyaç duyduğu şey kucaklayıcı bir çevredir. Tam da bu sebepten olsa gerek gebeliğin son 3 ayı ile doğumdan sonraki 3 ay arasında anne, gözünün bebeğinden başka hiçbir şeyi görmediği bir “delilik dönemi” yaşar. Bu dönemde anne tüm diğer ilgi ve uğraşlarını unutup kendini tamamıyla anneliğe ve bebeğin hizmetine bırakarak, kucaklayıcı çevreyi bebeği için oluşturur. “Yeterince iyi anne”, bir anne olarak bebeğin ihtiyaçlarına aktif bir şekilde yanıt verir. Bebek ise anneye kimi zaman şükreder arzularını doyurduğu ve onu hayatta “tuttuğu” için, kimi zamansa bu ihtiyaçları durmaksızın doyurma yetisine sahip olan, kendi başına tutunamadığı hayatta onu tutan, kapsayan, var eden anneye haset eder, annede olup kendinde eksik olan tüm iyi nitelikler için.

Annenin ilk ve bekli de en temel görevi bebeği tutmak, kapsamak ve kucaklamaktır. Bu görev annenin bebeğe “fizyolojik bir yaşam” sunmasını sağlar. Fakat anne ikinci temel görevi gerçekleştiremeyip çocuk için “alan” açmadığında gerçek bir “ruhsal yaşam”dan söz etmek imkansız hale gelecektir. Alan eksikliğiyle büyüyen bebeğin kaderi ebeveynlerinin ruhsallığını miras almak olacaktır. Bebek büyüdüğünde yetişkin bir birey değil koca bir bebek olacaktır.

Bebeğin birey oluşunda bu denli önemli bir yeri olan ruhsal alanın açılmasına giden ilk yol şüphesiz “babanın adı”dır. Annenin en temel işlevlerinden biri babayı tanıması ve babayı çocuğa işaret etmesidir. Ancak anne işaret ederse çocuk babanın varlığını ve onun kuralını tanıyabilir. Anneyle olan yapışkan ikili ilişkiye bir üçüncü olarak babanın dahil edilmesi sosyal yaşamın ilk adımıdır. Çocuk önce babanın sonra toplumun kuralını tanır. Dolayısıyla yetişkin hale gelmenin, haz odaklılıktan gerçeklik odaklı yaşama geçmenin, temel şartı anneyle olan büyüsel ilişkinin bozulmasıdır.

“Yetişmek” yetişkin hale gelebilmek için bu kadarı yeterliyken gelişmek için daha fazlasına ihtiyaç vardır. Dünyayı annesinin gözlerinden gören çocuğun babayı ilk görüşünün de annenin gözleriyle olacağı unutulmamalıdır. Bu gözler babaya aşkla, beğeniyle, sevgiyle bakmadığında, hele ki baba öteki odada yatırılırken, anneyle çocuk bir yatağını paylaştığında, anne ona “sevgilim” diye hitap edip bir de sevgililerin öpüşeceği gibi dudağından öptüğünde anne-bebek simbiyozu, annenin imrenilesi, belki de haset edilesi sevgilisi tarafından değil değersiz bir yabancı tarafından zorla bozulmuş olacaktır.

Frued yetişkini, sevebilen ve çalışabilen kişi olarak tanımlar. Ancak ailedeki konumlanışın babanın tahtına oğlunun oturtulmasıyla bozulması çocuğun gerçeklik algıları yerle bir edilmektedir. Çocuk babayı değersiz gördüğünde büyüyünce onun gibi olup anneyi elde etme “hedefi” olamayacak, babanın yasağı araya giremeyince anneyi değil anneye düşlemsel düzeyde benzer birini aramaya yönelmeyecek, dolayısıyla bir idealden mahrum kalacaktır. O çocuk artık çalışarak başarılı olmak, büyük işler başarmak zorunda değildir, prenses zaten başından beri onundur. özenilesi, haset edilesi bir babası kalmayan çocuk çalışma ve üretme becerisini yitirmektedir. Annenin çocuğu tutmaktan vazgeçmemesi, kendiyle bebeği arasında olan bağın aralanmasına, çocuğun kendine dair bir alanının olmasına izin vermemesiyse çocuğun sevebilme kapasitesini yok etmektedir. Bunun yanı sıra çocuk anneden ayrışamadığı için kendi sınırlarının haritasını da sonsuza kadar kaybetmiş olacak, babayı göremediği gibi kendi istek ve beklentilerini de göremeyecek, kendine yabancı hale gelecektir. Artık anne oğlunu babasına özenmesi için bir neden olmadığına ikna etmiş ve onun evrimini durdurmuştur. Sınır tanımayan annenin payınaysa, tek noktada yani kendisinde, yoğunlaşmış haset ve şükran duygularının kaçınılmaz sonucu olarak koca bebeğiyle fırtınalı bir aşk-nefret ilişkisi düşecektir

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *