Yaratımsal Süreçte Delilik Kapasitesi

Araştırmacılar, akıl hastalığının yaratıcılık için ne gerekli ne de yeterli olduğu konusunda hemfikir. Ancak aynı zamanda bu ikili arasında yakın bir ilişki olduğu da ortada. İyi de bu nasıl olur derseniz. İşte yanıtı

Konuyu net bir şekilde görebilmek için bir adım geri çekilmeli ve öncelikle “yaratıcılık” ve “akıl hastalığı” ile ne demek istediğimizi düşünmemiz gerekiyor. Akıl hastalığının birçok türü olmasına rağmen, burada kast ettiğimiz halk arasında daha “deli” olarak tanımlanan şizofreni hastalarına dair çağrışımsal, dış gerçeklikten kopuk dolayısıyla reel yaşamla ilintisiz yahut oldukça zayıf bir ilişkiye sahip olan, iç dünyanın fantezi ve düşlemlerinin taşkın hale geldiği “şizofrenik düşünce biçimi”.

“Bir deliyle aramdaki tek fark benim deli olmamamdır.”

En deli akıllılardan Dalinin de yukarıdaki sözleriyle açıkça ortaya koyduğu gibi, yaratıcılığın bir yönü açıkça yenilik veya özgünlüktür. Dolayısıyla günlük yaşamdan ve onun çoğunluk tarafından paylaşılan konformist (konformist diyorum çünkü çoğunluğa uymak sizin sorumluluk yükünüzü ciddi düzeyde düşürür) normatif düşünce biçiminden oldukça uzak şizofrenik düşüncelerin benzersiz veya yeni olma olasılığı daha yüksektir. “Öyleyse, doğası gereği şizofreni, kişiyi yaratıcı düşünce için bir gereksinimi, yani özgünlüğü karşılamaya yöneltir.” desek mantıklı bir şey söylemiş olur muyuz? Elbette olmayız. Çünkü, özgünlük ve zırvalık farklı şeylerdir.

Aslına bakılırsa özgünlük belki de en özgün sanatçılardan Dali’nin de dahil olduğu, gerçekliğin kabul edildiği ancak bir üst formunun arandığı, yine kendi içinde belirli kurallara ve düzene sahip olan gerçeküstücülükle olan benzerliği ile ele alındığında daha net biçimde anlaşılabilir. Burada tıpkı aşağıdaki resimde yapılmış olduğu gibi gerçeklik, filinin bacakları uzatılıp inceltilerek form değiştirir, ancak o yine de büyük çoğunluğun (psikoz hastalarını hariç tuttuğumdan herkesin demeyi tercih etmiyorum) ilk bakışta fil olduğunu anlayabileceği şekilde gerçeklikle olan bağını sürdürür. Dolayısıyla yaratıcılık için esas ihtiyaç gerçeklikle göbek bağını “incelterek” sürdürmektir.

Yaratıcı birey tıpkı Mahlerin ayrılma-bireyleşme dönemindeki çocuğun anneye geri dönerek yakıt ikmali yapması ve böylelikle dış dünyaya katılacak gücü yeniden depolaması gibi yaratım süreciyle deposunu doldurarak dış dünyayı katlanılabilir kılar.

Son araştırmalar şizofreninin hafif formları ile yaratıcılık arasında bir bağlantı olduğunu öne sürürek yaratıcılığa dair görüşlerimizi desteklemektedir. Yaklaşık 1,2 milyon İsveçli üzerinde 40 yıllık bir araştırmaya dayanan yakın tarihli bir raporda, Kyaga ve ark. (2013), bilimsel ve sanatsal mesleklerde çalışanların, bipolar bozukluklar dışında, psikiyatrik bozukluklardan daha fazla muzdarip olmadıklarını bulmuşlardır. Yani tam gelişmiş akıl hastalığı, yaratıcı bir mesleğe girme olasılığını arttırmamıştır. İstisnnai durumı yaratan, bipolar bozukluk ise bu konumunu gerçeklikle bağda kopuşlar olmasına karşın geri dönüşlerin olmasına borçludur.

Araştırmalar şizofreni hastalarının psikolojik olarak sağlıklı biyolojik akrabalarının alışılmadık derecede yaratıcı işleri ve hobileri olduğunu ve genel popülasyona kıyasla daha yüksek seviyelerde şizotipal kişilik özellikleri gösterme eğiliminde olduğunu göstermektedir (Karlsson, 1970; Kinney ve diğerleri, 2001). Çünkü bu yakın akrabalar şizofrenik düşünce biçimini sağlayan genleri taşımakla birlikte aynı zamanda gerçeklikle olan ilişkinin teminatı niteliğindeki genlere de sahiptir. Bu nedenle büyük çoğunlukla şizofreniye dair iki belirti kümesinden biri olan pozitif belirtilerin bulunduğı uca doğru hafif düzeyde eğilim göstermelerinden kaynaklanır.

Araştırmacılar, katılımcı ne kadar yaratıcı olursa, zahmetli bir işleyen hafıza görevine girerken, içsel düşlem dünyasını bastırmakta o kadar zorlandıklarını buldular. Dolayısıyla yaratıcı kişilerin, alışılmadık algısal deneyimleri, kendilik ve diğerleri arasındaki ince zihinsel sınırları, dürtüsel uyumsuzlukları ve büyülü inançları içle dış arasındaki bir sınır hattında salınmakta, kimi zamansa taşkın hale gelmektedir. Peki buu yaratıcılığa nasıl yardımcı olur? Araştırmacılara göre, “Görünüşte gereksiz bilişsel aktiviteyi bastırma konusundaki bu kadar yetersizlik, aslında yaratıcı deneklerin farklı ağlarda temsil edilen iki fikri ilişkilendirmelerine yardımcı olmaktadır”

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *