Leonardo da Vinci & Mükemmelliyetçilik

“Hiçbir iş beni yormaya yetemez.”

Bu sözlerin sahibi Leonardo da Vinci, Fransa’nın 40 km kadar uzağında bulunan Vinci köyünde doğan, gayrimeşru bir çocuktur. Sanatçının dönemin ünlü ustalarından olan Verrocchio’nun çıraklığını yapmaya başladığı döneme kadar hakkında pek az şey bilinmektedir.

Verrochio’nun atölyesindeki ustaların bir araya gelerek hepsinin bir parçasının yapımını üstlendikleri “İsa’nın Vaftiz Edilmesi” resminde Leonardo’nun meleği ustası Verrochio dahil olmak üzere tüm atölyeyi gölgede bırakır. Aslında gölgede bırakmak Leonardo’nun hayat düsturu gibidir; gerek insansılıktan çoktan uzaklaşmış ulu bir mükemmelliği yansıtan insan figürleri, gerekse de bu figürler üstünde kullandığı, benim figürlerin üzerinde oluşan rüyamsı sis tabakasını ifade etmek üzere aydınlık gölgeleme demeyi tercih ettiğim sfumato tekniği dolayısıyla.

Leonorda kısacık insan ömrüne yüzlerce noktalanmamış (!), çizim, resim, tasarım sığdırdı. Noktalanmamış (!) dememin sebebi, pek çoğumuz için çoktan tamamlanmış kabul edilebilecek eserleri, kendi narsisistik kırılganlığının getirdiği mükemmelliyetçi tutum doğrultusunda sona erdirememesi ve üzerlerinde çalışmayı devam ettirmesindendir.

Üstelik bu son noktaya bir türlü gelinememe durumu daha ilk eserlerinden itibaren görünür vaziyettedir (bknz; Müneccim Kralların Tapınması (1481-82). Mükemmelliyetçiliği, her alana hakim olabilme iddiası ( gerçek dışı bir iddia olduğu da söylenemez gerçi :)) projeleri üzerine oldukça uzun süreler boyu (öyle günler aylar değil yıllardan söz ediyoruz) çalışmasına, bu süreçte pek çok eserin kaybolmasına, imha olmasına ve üzerlerinde denediği sayısız deney sonucu yıpranmlarına neden oldu.

Leonardo’nun patronlarının (dönemin sanatçıyı destekleyen zengin ailelerin) bitmeyen eserler konusundaki yakınmalarını belki de çocukluktan beri cebinde taşıdığı aynı narsisistik tutumla önemsemeyerek bildiğini okuduğu, çalışmalarını mükemmelliği yakalabilme uğruna aynı şekilde sürdürmeye devam etmesinden açık bir şekilde görülebilmektedir.

Onun sıradışı olma çabası yalnızca eserleriyle de sınırlı değildi. Leonardo’nun özellikle Sforza için çalışmaya başladığı yıllarda, tank ve uçan makine gibi hayali buluşlarını, dünya çapında felaket niteliğindeki görüşlerini ve hatta şaka ve bilmecelerini (mizah yetisi zekanın en belirgin niteliğidir!) defterini, adına “ayna yazısı” denilen, sağdan sola ters harflerle yazıların yazıldığı bir teknikle tuttuğu bilinmektedir.

Leonardo’nun benmerkezci tutumunun bir diğer, belki de en çarpıcı yansıması, Mona Lisa’dır. Mona Lisa’nın rahat duruşu ve muammalı gülüşü yıllar boyu gören herkesi büyülemiştir. Leonardo da eseri karşısında büyülenmiş olacak ki, ünlü resimden bize bakmakta olan kadının resmi sipariş eden kocası, siparişine hiçbir zaman kavuşamamıştır.

Michelangelo’yla büyük çarpışması 1503’te Fransa hükümet merkezi Palazzo Vecchio’da Büyük Oda’nın bir duvarında Floransa’nın büyük bir zaferi olan Angharia Savaşı’nı tasvir etme görevini almasıyla oldu. Kaderin cilvesi bu ya karşı duvarda başka bir önemli savaşı resmetme görevi dönemin bir diğer ünlü sanatçısı Michelangelo’ya verilmişti. Hal böyle olunca iki büyük ustanın narsisizm savaşı ikisinin de görevlerinden çekilmesi ve muharebe alanını terk etmesiyle sonuçlandı. Her ikisinin de eseri daha sonra odanın yenilenmesi çalışmalarında yitip gitti.

Yoğun çalışma hayatı ve mükemmelliyetçiliğinin bitip tükenmek bilmeyen bilinçdışı baskıları sonucu erkenden yaşlanan ancak buna rağmen hala aktif çalışmayı sürdüren Leonardo, Fransa kralı I. Francis’in daveti üzerine Fransa’ya gitti. Cloux’da lüks içinde ağırlanan Leonardo, iki yıl sonra, Vasari’nin deyimiyle yaşamına yaraşır seçkinlikte “kralın kollarında” öldü 1519’da orada öldü ve hemen yakınlardaki St- Florentin Kilisesine gömüldü.

Narsisitik kişilik yapılanmasının bir diğer çarpıcı niteliği Leonardo’nun özel yaşamına dair dedikodularda bulunmaktadır. Dedikodu dememin sebebi ise bilgi kaynaklarının güvenirliklerinin belirsizliğidir. Bilindiği üzere, bireyin kendisine yönelik yoğun ve diğer herşeyi dışlayan sevgisini ifade eden narsisizmde birey kendini sevmenin bir diğer formu olan kendinden olanı, kendi cinsiyetinden olanı sevmeye yönebilir. Bunun daha da hafif formlarında ise karşı cinsle ilişki kurulsa dahi “aynı bana benziyor, kayıp yarım gibi” söylemlerini işitiriz. Leonardo ise hiç evlenmemiştir ve iki öğrencisi ve aynı zamanda mirasçıları (tüm mal varlığı ve resimlerini onlara bırakmıştır) olan Melzi ve Salai ile homoseksüel ilişkisi olduğu söylenmektedir. Özellikle Salai ile ilgili olan bir diğer çarpıcı spekülasyon Mona Lisa tablosunun adını “Benim Salaim” “Mon Salai” sözünün harflerinin değiştirilmesinden alan şifreli bir aşk ilanı olduğudur 🙂

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *