
Haset ve kıskançlık rekabetle sıkı bağları olan kompleks duygulardır. Kompleks duygular denilmesinin sebebi bizim atıflarımız sonucu anlam kazanmaları ve korku, tiksinti gibi temel duygulardan olmamalarıdır. Bu sözcükler günlük yaşam dilinde birbirinin yerine kullanılsa da, aslında birbirinden farklı duyguları taşırlar. Kıskançlık duygusunun daha ziyade korku, şüphe, yalnızlık, belirsizlik ve aldatılmışlık duygularıyla eşzamanlı kendini gösterdiği; haset duygusunun ise değersizlik, utanma, suçluluk ve inkar gibi duygularla birlikte kendini gösterdiği belirlenmiştir. Kıskançlıkta elde olanı yitirme korkusu ve bu yitim karşısında incinmişlik varken hasette ise arzu edilenin başkasına ait olmasının verdiği acı ve öfke vardır.
Kıskanmak eski Türkçe’de cimrilik etmek anlamına gelen kızğanmak kelimesinden gelir. Buradaki temel motivasyon kendinde olanı diğerlerinden esirgemek, vermek istememektir. Kıskançlıkta narsisistik bir yaralanmada söz konusudur. Sevgi nesnesinin kaybı düşüncesi birey için bir aşağılanma, yetersizliğinin bir kanıtıdır. Bu kayıp karşısında birey kendin güçsüz hisseder. Kıskançlık, üçüncünün almayı umduğu veya aldığı sevgi dolayısıyla ortaya çıkan dargınlıktır. Kıskançlığın temelinde “ihtiyaç duyulmaya olan ihtiyaç ” yer alır. Hayatımızdaki kişi veya kişiler bize ihtiyaç duymadığında ya da bir başkasını tercih ettiğinde sadece o bireyle ilgili bir kayıp yaşamayız kendiliğimizin önemli bir bileşeninin hayatımızdaki önemli ötekilerle kurduğumuz ilişki olduğunu göz önünde bulundurduğumuzda, kaybettiğimiz şey aynı zamanda kendiliğimizin de bir parçası olacaktır. Özellikle de “rakip” olarak nitelendirdiğimiz kişi bizim için önemli bir alanda bizden daha iyi ve daha başarılıysa kıskançlığımız da o düzeyde daha yoğun olur.
“Bir sebeple kıskanmazlar ki
Kıskanç oldukları için kıskanırlar
Kendini dölleyip kendini doğuran bir canavardır kıskançlık” (Sheakspeare, Othello)
“Ah efendim sakının kıskançlıktan
Beslendiği eti alayla küçümseyen yeşil gözlü canavardır o”
Sahip olunana kıskançlık duyulur, diğerinin sahip olduğuna ise haset edilir. Russell haseti benliğin en derinlerine yerleşmiş ve de en evrensel insan tutkularından biri olarak tanımlar. Haset iki kişilik kıskançlık üç kişiliktir ve hakim temel mekanizma kıskançlıktaki bende de olsun düşüncesinden farklı olarak onda da olmasın düşüncesidir.
Bunu gelişimsel bakış açısıyla ele aldığımızdan kıskançlığın ortaya çıkması için kişinin ruhsal dünyasında genital döneme kadar gelerek ötekini tanımış olması gerektiğini, ancak hasette çok daha primitif dönemlerin söz konusu olduğunu görmekteyiz. Haset eden kişi henüz ötekinin, dış dünyanın farkına varamamıştır. Dolayısıyla hasetin söz konusu olduğu yerde yahut bireyde bir gerçeklik algısından söz etmek de olası değildir. Bu kişi henüz preödipal gelişim evrelerinde dolanmakta yaşamın ilk yıllarında anneyle kurduğu bozuk ilişkinin yansımalarıyla boğuşmaktadır. Hasetin kökeninde anneyle yaşanan hoşnutluk deneyimlerinin azlığı yer alır.
Hasedin egemenliği ele aldığı durumlarda kişinin sahip olduklarıyla ilgili bir sıkıntısı vardır. Bu egemenlikte açıkça bir rekabet ortaya koyulmaz. Entrikalar, gizli kapaklı sinsi rekabetler söz konusudur. Hayran olunana karşı yoğun bir saldırganlık gelişir. Çelişkili görünse dahi, sadece engelleyen memeye haset duyulmaz, erişilemeyen zenginliği nedeniyle beslenmeyen memeye de, hatta belki de en çok besleyen memeye haset duyulur. Haset bizde arzulananı o kişinin elinden almak ya da yok etmek dürtüsünü uyandırır. Amaç artık meme tarafından beslenmek doyurulmak değil memenin besleyiciliğine sahip olmaktır. Ancak haset doyurmaz, süt veren memeyi elde etmeyi sağlamaz aksine açlığı körükler, ilişkiyi koparır. Çok hasetli insanın tatmin edilmesi imkânsızdır; hiçbir zaman tatmin olamaz, çünkü haseti kendi içinden kaynaklanmakta ve böylece her zaman yönelecek bir nesne bulmaktadır.
Haset eden başkasının mutsuzluğundan beslenir, acısından keyif duyar. Bu yüzden de haset eden kişiyi doyurmak için verilen tüm sütler nafiledir o diğerinin midesindeki süte açlık duyar. Bu noktada hasetin 1. dereceden akrabası olan ancak günlük dilde kendine pek yer bulamayan bir diğer kavram, schadenfreude’den de bahsetmek gerekir. Almanca’dan gelen schadenfreude, diğerlerinin başına gelen olumsuzluklar sonucu duyulan haz anlamına gelmektedir. Diğerinin başına gelen bu olumsuzluğu kişi kendinin öne geçmesini “artı puan kazanmasını” sağlayacak mutlu bir olay olarak değerlendirir. Haset, bizde olmayıp başkasında olan “bir şey”e karşı hissedilirken, kıskançlık bize ait olanın başkasının eline geçmesi tehdidi altında ortaya çıkar.
Haset ve kıskançlığa patolojik açıdan ele alacak olursak histrionik veya borderline kişilik bozukluğu hastalarının çoğunda yoğun nefret ve öfke duygularının hakimiyetinde haset ve kıskançlıkla karşılaşırız. Ancak ne yazık ki, haset ve kıskançlığın belirli psikolojik bozukluğa özgü olduğunu ifade etmek doğru değildir ve belirli bir psikolojik tanı olmaksızın da aşırı ve patolojik(hastalıklı) boyuta ulaşabilir.