Kıskançlık (Duygusal) Duygumuzu Neler Tetikler?

Duygusal kıskançlık, bireyin eşinin bir başkasına duygusal olarak bağlandığını bilmesi ya da bundan şüphelenmesi durumunda ortaya çıkan kıskançlık türüdür.

Uzmanlar tarafından yapılan araştırmalar sonucunda duygusal kıskançlığı tetikleyen 7 davranış belirlenmiştir.
Bunlardan aşağıda sıralanan ilk üçü “ilişkisel yakınlığın
azaldığı”na ve geriye kalan dördü de “eşin iletişimsel özelliklerinin değiştiği”ne işaret etmektedir:
(1) İlişkisel doyumsuzluk ve aşkın yitimi (örn. eşin
başkalarıyla da görüşmek istediğini belirtmesi).
(2) Duygusal ihmal (örn. eşin özel günleri unutması ve
sevgisini dile getirmemeye başlaması).
(3) Beraber zaman geçirmede isteksizlik (örn. arkadaş
toplantılarına eşini davet etmemeye başlama).
(4) Pasif reddetme ve düşüncesizce davranışlar sergilemeye başlama (örn. kaba davranışlar sergileme, daha az
sevgi-saygı gösterme).
(5) Öfkeli, eleştiriye dayalı ve sorgulayıcı iletişime girme (örn. eşin sık sık yıkıcı eleştirilerde bulunması ve tartışma çıkarmaya çabalaması).
(6) Belirli bir birey hakkında konuşmaktan kaçınma
(eş ile o kişi arasında bir ilişki olduğu kuşkusuna yol açtığı
belirtiliyor).
(7) Suçlu ve kaygılı bir iletişim tarzı benimseme (örn.
aşırı gergin davranma ya da çok hoşgörülü ve affedici davranma).

Shackelford ve Buss (1997), ayrıca, her iki kıskançlık türünü de tetikleyen iki davranış türünden söz ederler; “kayıtsız (apathetic) iletişim” ve “üçüncü bir kişiyle
kurulan iletişime işaret eden davranışlar”. Kayıtsız iletişimde, eş ilişkiye kayıtsız kalmakta, duygusal ve cinsel
anlamda eşinden uzaklaşmaktadır. Bunun yanında, eşin
üçüncü bir kişiyle anılması ya da bireye bir başkasının
adıyla hitap etmesi gibi durumlar da her iki tür aldatmayı tetiklemektedir.

Tüm bu maddeler yaygın olarak kıskançlığı tetikleyen durumlar olmalarına karşın bu durum onların bir aldatma durumunu kanıtladığı anlamına gelmez. Gerçekte ifade ettikleri tek şey ilişkide değişen bazı şeylerin olduğudur.

Değişimi olumsuz birşey olarak değerlendirmemiz ise bizim bilişsel süreçlerimizin, düşüncelerimizin bir sonucudur. Tehlikeli olan şey değişim değil, değişime karşı çıkmak ve değişimi gerektiren durumları ısrarla göz ardı etmeyi sürdürmektir. Burada dikkat edilmesi gereken nokta; benlik saygısı düşük olan ve kendini içten içe değersiz, sevilmez yahut çaresiz (güçsüz) hisseden kişilerin, küçük bir çocuğun yorganı başına kadar çektiğinde tehlikenin geçeceğini düşündüğü gibi gözlerine gerçeklere kapatıyor olduğudur.

İlişkinizde yukarıdaki işaretleri gördüğünüzde yalnız ve yalnızca sizin verebileceğiniz bir kararla karşı karşıyasınız demektir;

Ya değişimin kaynağı, gerekçesini ve nasıl uyum sağlayabileceğinizi keşfederek, ilişkinizin korunması gereken bir ilişki mi yoksa bitmesi gerek bir ilişki mi olduğunu göreceksiniz.

Ya da gözünüzü gerçeklere kapatarak kendi payınızı ve sorumluluk alanınızı görmezden gelecek, partnerinize öfkelenerek durumu iyice içinden çıkılmaz bir hale sokacaksınız.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *