Depremin sözlük anlamlarına baktığımızda; deprem, yer kabuğunun derin katmanlarından kırılıp yer değiştirmesi veya yanardağların püskürmesi sırasında oluşan, sağıntı, yer sarsıntısı ve zelzele olarak tanımlanmaktadır. Deprem, yer almış olduğu coğrafya da yapısal yıkımın dışında, insanların yaşamlarını derinden sarsma etkisini ve ciddi ruhsal durum bırakma gücüne sahip olan doğal felaketlerdir.
Deprem sonrası ruhsal reaksiyonlar arasında kofüzyon, korku, keder, suçluluk, öfke gibi kuvvetli zihinsel, duygusal durumlara rastlanabilir. Uyku ve odaklanma sorunları ortaya çıkmaktadır. Yaşananlar zihinde devamlı canlanabilir. İnsanların büyük çoğunluğu, depremden önce çok sarsıcı bir travmayla karşılaşmamış oldukları için dünyayı güvenli bir yer olarak kabul edip ansızın ölebileceği düşüncesini taşımazlar. Bu inanç, ömür boyunca az az inşa edildiğinden, ortaya çıkan ani değişime uyum göstermek insan psikolojisi için oldukça zordur. Yaşamın paylaşıldığı insanlara veya olgulara dair geçmişteki anılarla; depremin yarattığı kayba dayalı yeni gerçeklik bilinçte birbiriyle çelişen değişik duygu durumları yaratır. Her koşulda yapılması gereken, ilk yaraların sarılmasında sonra, yaşanan trajedinin kabullenilmesi, yaşamın yine anlamlandırılması kalınan yerden ve yaşamsal sorumluluklara devam edilmesidir .
Depreme Bağlı TSSB ve Depresyon
Doğal felaketler; evlerde, okullarda ve endüstriyel binalarda diğer insanların yaşamı hem de iş ortamında çok şiddetli bir yıkıma neden olduğu için insan hayatı içinde büyük tehlike içerir. Ağır bir mal ve can kayıplarına sebep olur. Doğal afetler nedeniyle kişilerde etkisi psikiyatrik sorunlar, topluluk ruh sağlığının önceliklerindendir. Depremzedelerde, travma sonrası stres bozukluğu ve majör depresyon görülme oranın çok yüksek olduğu gözlemlenmiştir. Gelişmekte olan ülkelerde depremlerin negatif etkileri ve depremlere dayalı psikolojik sorunların görülme olasılığı oldukça fazladır. Travma sonrası stres bozukluğu bulguları birçok araştırmacı tarafından değişik senelerde, değişik bölgelerde oluşan depremlerin sonuçları araştırılmış ve depremin insanlar üstünde bu stres bozukluğuna çokça sebep olduğu vurgulanmıştır. Bu alanda Awaji Ada’sında yaşamış olan deprem ilişkili, kişilerde yoğun bir biçimde travma sonrası stres bozukluğu belirtilerine rastlanıldığı belirtilmiştir. Bireylerde deprem yaşantısı ardından yaşanan duyguları araştırmak için Meksika’da 191 birey üzerinde, doğal afet yaşayan bireylerin ruhsal durumu araştırılmış bunun sonucunda bireylerin gündelik yaşantılarında stres seviyelerinin ciddi oranda arttığı vurgulanmıştır. 17 Ağustos Marmara depremi sonrasında yaptıkları bir araştırmada ise depremin kişiler üzerinde etkisinde cinsiyetin önemli belirleyici görev gördüğü belirtilmiştir. Kişilerin gelecek hayatlarına dair beklentilerinin analizi sonucunda yaşantılarında günlük olarak deneyimledikleri durumları, eskisinden daha negatif algıladıkları belirtilmiştir . Bu sonuçlara göre; deprem sonrasında kadınlar, erkeklere göre 4,7 kat fazla panikliği olduğu görülmüştür. Kadınların aileleri ile ilgili korkularından dolayı erkeklerde ise oranın düşük olması kaygıyı bir şekilde egale etmeye çalışarak doğal felaketleri görmezden gelerek stresleriyle baş ettiklerini göstermişlerdir. Yapılan incelemeler için depremin farklı yaştaki insanlar üzerinde olan etkilerini araştırmıştır. Araştırma bulgularına bakılırsa, deprem etkisi yaşlı kişileri gençlere göre ruhsal olarak etkilenmektedir. Birey yaşı arttıkça, ölüm korkularının daha belirgin hale gelişi dolayısıyla, yaşamsal tehditler karşısında etkiye daha açık hale gelmektedir. Tüm araştırmaların vardığı ortak sonuç ise depremin küçük büyük fark etmeden depremzedelerde bıraktığı ruhsal etkinin önemsenmesi gerektiğidir.