Duygu, bir kişinin içinde olduğu ya da yaşadığı iletişimsel durum ile ilgili memnuniyet veya memnuniyetsizliği yansıtan davranış özelliğidir. (Santrock, 2019) Temelde, olumlu ve olumsuz duygular olmak üzere iki tür duygu vardır. Kişinin yaşamını sürdürmesini destekleyici ve yarar getiren durumlarda olumlu, tehdit eden ve zarar vereceği öngörülen durumlarda da olumsuz duygular hissedilir. Bazı durumlarda da hem olumlu hem de olumsuz duygu oluşur. Yaşamın 2- 3 ayların itibaren üzüntü ve kızgınlığını gösterebilen bebek, 6 ve 7. aylarda korku duygusunu göstermeye başlar. İki yaşlarında bebekte utanç ve gurur duyguları ortaya çıkmaktadır. Üç yaş civarında çocuklarda duygusal durumlara yönelik bilgi artışı gözlemlenir. Empatinin gelişebilmesi için çocuğun diğerlerinin duygusal ipuçlarını okumaya başlaması, kendisini karşıdakinin yerine koyarak anlamaya çalışması gerekmektedir. Dört beş yaşlarında çocuklar karşıdakinin duygusal durumlarını daha iyi anlamaya başlarlar.
Duygular, öğrenmemizi sağlar. İnsanlarla iletişim içinde olmamızı ve kendimizi iyi hissetmemizi sağlar. Çocuk büyüdükçe, duygularını tanıma yeteneği gelişir ve duyguları da düşüncelerinden etkilenmeye başlar. Kendi duygularının farkına varırlar ve başkalarının duygularını daha iyi anlarlar. Çocukların yaşadıkları farklı duygulara verdikleri tepkiler ve bu duyguları yorumlama biçimleri çocukların seçimleri, davranışları ve yaşamla ne kadar iyi başa çıktıkları üzerinde önemli etkiye sahiptir. Duygular, davranışlarımızı etkiler ve yönlendirir. İhtiyaçlarımız karşısında bizi uyarır. Zorluklar karşısında direnmemize ve kuvvetli olmamıza yardım eder. Heyecan ve istek duymamızı sağlar ve bizleri hedefimize ulaştırır. Bizleri motive eder.
Duyguların sağlıklı bir biçimde ortaya çıkarılması, geliştirilmesi, zenginleştirilmesi, olumlu duyguların pekiştirilip olumsuz duygularla baş etmenin öğretilmesi bireyin gelişimi açısından büyük önem taşır. Bu noktada anne-baba-çocuk etkileşiminin niteliği oldukça önemlidir. Duygusal gereksinimlerine karşılık verilen çocuklar, duyguları eleştirilmeden dikkate alınan çocuklar anne babalarına güven duyacak ve sıkıntılarını paylaşacaktır. Tam tersi durumda duygusal zekâ ve bilişsel gelişimler olumsuz etkilenir. Anne ve babanın çocuklarına dengeli, kararlı ve tutarlı davranmaları gerekmektedir. Anne babalar çocuklarının sosyal ve duygusal gelişiminde sağlıklı birer özdeşim modeli olacak şekilde davranmalı, çocuklarının yaş ve gelişim özelliklerine uygun beklentiler taşımalıdırlar. Anne babaların bu noktadaki tutum ve davranışları çocuğun diğer destek sistemleri olan okul öncesi eğitim öğretmenleri ve akranlarıyla olan ilişkileri üzerinde de son derece belirleyici bir etkiye sahiptir. Okul öncesi dönem çocukların ilk arkadaşlıklarını da oluşturmaya başladıkları dönemdir. Bu ilk arkadaşlıklar onların sosyal ve duygusal gelişimleri için çok önemlidir. Anaokulunda aynı sınıfı paylaşan ve arkadaşlık ilişkileri geliştiren çocuklar, ilkokula başladıklarında daha kolay arkadaş edinebilmekte ve uyum problemi yaşamamaktadırlar.
Burada çocuğun görüş ve düşüncelerine önem vermek, çocukla iletişim esnasında emir verme, uyarma, tehdit etme, suçlama gibi iletişimi engelleyen davranışları kullanmamak son derece önemlidir. Çocuklarının sosyal ve duygusal gelişimini destekleyen anne babalar çocuklarıyla zaman geçiren, sosyal yaşantıları paylaşan, onları ilgiyle dinleyen, sorularına karşılık veren, güven verici ve hoşgörülü bir tutum içinde gerektiğinde sınırlamalar getiren anne babalardır.
Çocuk, anne-baba tarafından herhangi bir koşula bağlı olmaksızın sevilmek ister. Anne-babanın duygusal onayına ve sevgisine bağımlı olan çocuk için, onay ve sevgiyi koşullu olarak alabilmek bir güvensizlik yaratır. Koşulsuz sevgi verilen çocuğun kendisini aşabilmesi, duygu açlığı çeken bir çocuğa göre daha kolaydır. Çocukları ile sevgi ve saygıya dayalı, çocuklarını düzeltebilecek, yanlışları da sevgiyle yönlendiren ve kabul edici ana babalar, çocukların kendilerini kabul duygularını geliştirmektedir.
Aile içinde kendini ifade edebilen, aile kararlarına dahil edilen, düşüncelerini açıkça söyleyebilen çocukların daha bağımsız, kendilerine karşı saygılı ve sakin çocuklar olarak yetiştikleri görülmüştür. Anne baba tarafından psikolojik anlamda kabul edilmeyen çocuklar, kendilerine güven geliştirememektedirler. Heyecansal ve davranışsal bozuklukların kaynağının anne baba ile ne kadar ilgili olduğu görülmektedir. (Kasatura, 2002). Bir başka çalışmada sosyal, atılgan ve duygularını kontrol etmede etkili olan çocukların daha çok yardım davranışı, paylaşma ve diğer bireylerle iletişimde daha rahat oldukları söylenebilir. Bunun tam tersi olan çocuklar, duygularını kontrol etmede zayıftırlar ve yardım davranışında yetersiz olmaktadırlar. (Çataloğlu, 2010).