
Oksitosin sosyal etkileşimi, hafızayı, bağlanmayı ve duyguların okunmasını düzenler; sosyal strese karşı tampon görevi görür ve güven inşa etmede kritiktir. Sosyal stresi azaltarak başkalarının zihinsel durumlarını öğrenmek için gerekli olan sosyal teması başlatma ve sürdürme motivasyonunu arttırır. Oksitosin sisteminin bozulmuş işleyişi ise zihinsel bozukluklara yol açar.
Yine de, oksitosinin sosyal davranış üzerindeki etkileri yalnızca sosyal yakınlık kurmaya duyguları açığa çıkarmakla sınırlı değildir: oksitosin sosyal bir oyunda kıskançlığı ve sevgiyi eş zamanlı olarak arttırabilir. Bir araştırmaya göre göre:
İnsan etnosantrizmi – kişinin grubunu merkezi olarak önemli ve diğer gruplardan üstün görme eğilimi – önyargı, yabancı düşmanlığı ve gruplar arası şiddeti besleyen gruplar arası önyargı yaratır. Etnosentrizmin grup içi güveni, işbirliğini ve koordinasyonu da kolaylaştırdığı fikrine dayanarak, etnosentrizmin, grup içi üyeler arasında işbirliğini teşvik ettiği gösterilen bir peptid olan beyin oksitosin tarafından modüle edilebileceğini varsayıyoruz. … Sonuçlar oksitosinin gruplar arası önyargı yarattığını, çünkü oksitosinin grup içi kayırmacılığı ve daha az ölçüde grup dışı derogasyonu motive ettiğini göstermektedir. Bu bulgular, oksitosinin ayrım gözetmeyen bir “aşk ilacı” veya “kucaklaşan kimyasal” olduğu görüşünü sorgulamakta ve gruplararası çatışma ve şiddetin ortaya çıkmasında oksitosinin rolü olduğunu öne sürmektedir.
Nitekim bir başka çalışmasında çift kör, plasebo kontrollü bir deneyin sonuçları oksitosin hormonunun grup hizmetinde sahtekarlığı teşvik ettiğini gösteriyor. Yapılan deneyde plasebo alan katılımcılarla karşılaştırıldığında, oksitosin alan katılımcıların gruplarına fayda sağlamak için daha fazla yalan söyledikleri ve bu yalan söyleme eylemini diğer gruba göre çok daha hızlı yaptıklarını ortaya koyuyor.
Biraz geçmişe doğru gittiğimizde, Mezopotamya’daki İştar’ın hem bir aşk hem de savaş tanrıçası olduğunu görüyoruz. Oksitosine atıf, antik Yakın Doğu tanrıçalarının doğasındaki bu görünüşteki çelişkiyi mükemmel bir şekilde anlamlandırıyor ve antik çağdaki insanların modern bilimin yeni keşfetmeye başladığı bilgeliklere halihazırda sahip olduklarını ortaya koyuyor.