Alkol bağımlılığı bireysel ve sosyal zararlar olmasına rağmen alkolü bırakamama ve kullanmaya devam etme, bırakıldığında yoksunluk belirtilerinin olması, tolerans gelişmesi, alkol kullanmaya güçlü istek duyulması ve yüksek relaps (kişinin geçmişte yakalandığı hastalıktan tekrar etkilenmesi) oranları ile heterojen özellikler gösteren bireyin ruh ve beden sağlığını, aile, toplum ve iş uyumunu bozan bir bozukluktur [1].
Alkol kullanımının sebeplerine yönelik psikodinamik yaklaşım, davranışsal yaklaşım, insancı varoluşcu yaklaşım gibi birbirinden farklı yaklaşım türlerinin konuya farklı biçimde yaklaşımları vardır. Psikodinamik yaklaşıma göre alkol kullanım bozukluğunu Beşirli şu şekilde ifade etmiştir;
Psikodinamik yaklaşıma göre; alkolizm duygusal bir problemin göstergesidir. Bilinç söz konusu değildir. Problemin kaynağı ise; iki noktada aranmaktadır. Bunlardan birincisi alkolizmi tatmin edilmemiş bağımlılık isteklerinin bir yansıması olarak görmekte, insanların alkolik olmalarının nedenleri geçmiş yaşantılarında aramakta, konuşmalarında bir rahatlık elde etmekte ve başkalarının dinlemesini sağlamak için alkolik olunduğunu belirtmektedir. Problemin kaynağına yönelik ikinci eğilim ise; bağımlılık teorisinin aksine alkolizmin bilinçsiz bir istek olmadığını, güçlü bir çekimle insanları yönlendirdiğini ifade etmektedir. Bu bakış açısına göre; insanlar kendilerini iyi kontrol edemedikleri yönlerinin olduğunun farkına vararak alkolün kendilerine yeni bir güç getireceğine olan inançla daha çok içerek alkolik olurlar [2].
Davranışsal yaklaşımda alkol kullanım bozukluğunun oluşum sebebi şu şekilde ifade edilmektedir; Davranışsal yaklaşım, alkolizmi öğrenilmiş bir davranış olarak görür. Bu öğrenmede geçmişteki izlerin ve arka arkaya gelen zorlamaların etkisi söz konusudur. Burada temel zorlayıcılar olarak kendini kanıtlama, rahat sosyal davranışa girmeyi geliştirme, psikolojik gerginliği azaltma ve benzer nedenler sıralanabilir. Genel olarak gerginliğin azaltılmasın üzerinde durulmakta, herkesin kişisel sorunları olduğu bu sorunlardan kaçış noktasında alkolün çare görülerek, alkol almaya dayalı bir rahatlama sağlandığı ifade edilmektedir [3].
Alkol kullanımının sebeplerini açıklamaya yönelik yaklaşımlardan insancı-varoluşçu yaklaşım, alkoliklerin toplum tarafından dışlanmış, kendi kimliklerini bulamamış kişiler olduklarını belirtir. Alkoliklerin kendilerini gerçekten tanımlamak yerine seçtikleri yolun riskini göze alarak hem kendileri hem de toplum tarafından doğru bulunmasa bile en azından anlayışla karşılanacağı duygusu ile var olmanın yarattığı sorunları kendilerinin çözmek istediklerini belirtir. Böyle yaparak kendi doğruları ve özgür davranış seçimlerini bir kenara bırakarak hareket eder ve sonuçta kendilerini hem kendi doğrularından hem de diğer insanlardan izole ettiğini kabul eder [4].
Alkol bağımlılığında birey, bireysel ve sosyal açıdan zarar görmesine rağmen alkol kullanımına devam etmektedir. Alkol kullanımı toplumsal yönden, aile hayatını ve iş hayatını olumsuz etkilemektedir. Alkol bağımlısı olan birey, alkol kullanımını bıraktığında, yoksunluk semptomları göstermektedir. Alkol kullanımının relaps (tekrarlanma) oranları yüksektir. Alkol bağımlılığında, bireyin genetik özellikleri, yetiştiği aile ortamı, bireyin yaşadığı sosyal hayat düzeni ve alkol kullanımına eşlik eden psikiyatrik hastalıklar gibi çeşitli sebepler bulunmaktadır.
[1] Olcay Çam & Dilek Dağlı. Alkol Bağımlılarında İçselleştirilmiş Damgalama, Suçluluk ve Utanç Duyguları. Bağımlılık Dergisi, 2017, 18 (4), 145-151.
[2] Hayati Beşirli. Gençlerin Alkol Tüketim Davranışları ve Bu Davranışlarını Etkileyen Faktörlerin Sosyolojik Analizi. Sosyoloji Konferansları, 2007, 1 (35), 85-118.
[3] Hayati, a.g.e., 2017.
[4] Beşirli, a.g.e., 2007.